Evet soruyorum
@Hejir neden boykotçusun
Türkiye'de senin görüşlerini temsil eden bir parti yok mu yoksa Qasem gibi baştan sona sistem değişikliğini mi istiyorsun
yoksa her şeyi boykot etmek daha mı kolay
tam olarak görüşlerini yansıtmasada sana yakın olan bir parti yok mu?
Bu seçimde oy kullanacakmısın oyunu Reise veririmisin
Soru için teşekkür ederim
@Meva Öncelikle KK hakkında
@Qasem 'e katılıyorum. Mevcut muhalefetle ilgili uzun zamandır fikrim değişmedi. Kolay kolay da değişmez. Benden, mevcut durum belki değişir diye Erdoğan karşıtı çıkmaz. Özellikle ekonomik sorunlar -ki asla haksız gerekçeler değil- için bile olsa şu an Erdoğan'la aynı çizgi üzerinde yürümekten Allah'a sığınırım.
Gelgelim neden tercihim Erdoğan değil kısmına. Sorun sadece Erdoğan'ın şahısdan kaynaklı değil. Bu, bir kişi hikayesinden çok bir camianın öyküsü. İslami camia elbette her şeyiyle kusurlu değil. Söyleyeceklerim ağırlıklı olarak politik/pratik alanla ilgili.
Kendilerinden sosyal bir devlet anlayışı inşa etmelerini beklediğimiz insanların, zaman içinde karşılarında oldukları insanlara dönüşmelerini başta hayretle, şimdi ibretle izliyoruz. İktidarla sınanan dindarların çoğu, sınıfta kaldılar. Daha dün Kemalizm'in kullandığı dilin aynısını kullanmakta hiçbir sakınca görmüyorlar şimdi. Müslüman kimliği giderek salt partizan kimliği halini almaya başladı. Ümmetçi söylemle başlayan retorik, yerel sınırlara hapsedilip küf tutmuş klasik milliyetçi söyleme kadar geriledi.
Müslüman muhayyile bugün çok ama çok dar bir alana hapsedildi ve bunun müsebbibi mevcut akp yönetimidir.
Sadece dindarlara has bir şey değil, biliyorum. Son on yılda iddiasından vurulmayan neredeyse hiçbir kesim kalmadı ama bahse konu Erdoğan ve etrafındaki hâlenin içinde kalan insanlar.
Sistemdeki korkunç çürümeyi, AKP'nin herhangi bir söylemiyle örtemeyiz. Kırk dereden su getirsek bu kumaş temizlenmez. Fakat her seçim döneminde camianın çoğunlukla düştüğü hata, Erdoğan'ın ters kimlik politikasına kanmak. Biz ve onlar. Öteki üzerinden sağlanan haklılık, bütün kurnaz siyaseti görünmez kılıyor.
Öyle bir hal aldı ki, daha düne kadar devleti eleştiren müslüman zihin için bugün devlet kutsal bir kavram halini aldı. Bunu elbette yapabildiği en kolay yolla başardı Erdoğan: Dini söylemle.
Gelinen noktada siyasi tercihler, özellikle akp seçmeni için, iman-küfür diyalektiği haline getirildi. Hem de büyük bir kampanyayla. Kitlenin geniş kısmını oluşturan taşra haklı için birincil kaynak olan ana akım medya, seçim sürecini, bir kurtuluş savaşı gibi sunuyor. Nüfusun neredeyse yarısı da karşı cehanın manipülasyonuna maruz kalıyor. ( Muhalefetin herzelerine çok girmeyeceğim, çünkü dediğim gibi konum şu an Erdoğan
)
Zıt kutuplu bu retorik, bizim için öncesinden elde edilmiş kazanımların giderek anlamsızlaşmasına sebep olacak. Çünkü adaletin, ilkelerin paranteze alındığı bir yerde, çürüme kaçınılmaz.
Peki nedir adaletsizlik dediğim şeyler?
Kenâr-ı Dicle'de bir kurt kapsa bir koyunu..*
Çok koyun kaptırıldı kurtlara sevgili dostlar. Kimse hiçbir şeyin hesabını vermedi. Birkaç konuyla açmaya çalışayım.
Mavi Marmara'dan Mısır olaylarına, 15 Temmuz'dan Celal Kaşıkçı cinayetine. Ve daha bir sürü şey sayılabilir ama şimdilik bu çok bilinenler yeterli.
Her biri bol hamaset içeren bu süreçlerde gördüm ki, ilke-ahlak-adalet sadece birer süslü kelime olarak dilimzde dolanıyor. Yöneticileri, duruma göre şekil almak zorunda kalan ama aslında öyle olmayan insanlar olarak tarif etmek, bize modern dönemde Kemalizm'in hediyesi.
Gerekli olduğu için, elimiz mahkum olduğu için ve dahi maslahat öyle gerektirdiği için dün söylenen bugün inkâr edilebiliyor ve bunu artık hiç yadırgamaz olduk.
Siyasette olan bu tutarsız (ahlaksız) söylem, bir hakikat olarak önümüzdeyse eğer, hiçbir şekilde üzerine konuşabileceğimiz bir şey kalmaz. Yok eğer bir vakıa olarak ele alıyorsak, konuşabilir, eleştirebilir, itiraz edebilir ve hatta reddedebiliriz.
Reddediyorum!
Kemalist söylemden miras kalan ve öteki üzerinden yürüyen siyaseti reddediyorum!
Ayasofya'da Kur'an okuyarak kitleyi duygusal dille manipüle eden kurnazlığı reddediyorum.
Sosyal eşitsizlikler karşısında, iktidarın bütün nimetlerinden faydalanırken, halka porsiyon küçültün diye akıl veren aymazlığı reddediyorum.
Ne olursa olsun, karşıdaki kim olusa olsun, olmamış bir şeyi, sırf seçimde kendine bağlı milyonların inanacağını bilerek konuşan ve bundan hiçbir rahatsızlık duymayan kurnazlığı reddediyorum.
TV kanallarından konferans salonlarına kadar, her alanda dini söylemi görünür kılarken, şehirleri TOKİ eliyle ruhsuzlaştıran, mekânı sekülerize eden iktidar çelişkisini reddediyorum.
Siyasetin gereği(!) olarak oturulan sofralara, kalktıktan sonra hiç oturulmamış gibi sergilenen artistliği reddediyorum.
Kendinden olmayanı hain ilan edip kendisi hakkın ve hakikatin yegâne temsilcisiymiş gibi davranan ve bugün geldiği yerde, Müslümanları Allah'la aldatan Erdoğan rejimini reddediyorum.